CÂHİZ
Ebû Osmân Amr b. Bahr b. Mahbûb el-Câhiz el-Kinânî (ö. 255/869)
Türklerle İlgili Şöyle Der
Tanınmış Arap Müelifi El Cahiz, Türkleri Anlatıyor
Tanınmış Arap müelifi El Cahiz şöyle der: “Hücum anında Türklerden bin süvari, bin düşman atlısına ok atsa onların hepsini yere sererler. Bu türlü hücuma hiçbir ordu dayanamaz. Türk, vahşi hayvana, kuşa, insana , avının üzerine pike yapan kuşlara ok atar. O, hayvanını hızla sürdüğü halde , önce arkaya, sağa ve sola , yukarıya ve aşağıya ok atar. Bir dağdan inerken veya bir çukur vadinin içine girerken atını haricinin düz yerinde sürdüğünden daha hızlı sürür. Türk’ün ikisi yüzünde, ikisi kafasının arkasında olmak üzere dört gözü vardır. Türk hücum ettiği zaman şahsı, silahı, hayvanı, hayvanın takımları ile ilgili her şeyi yanında bulundurur. Hızlı yürüyüşe , devamlı yolculuğa, uzun gece yürüyüşlerine ve memleketler kat etmeye gelince, bu hususta o cidden başarılıdır. Atını kendisi yetiştirir, tay iken kendisi yetiştirir atının adını söylerse atı onu takip eder, koşarsa atı arkasından koşar. Türk’ün ömrünün günlerini toplasan atı üzerinde geçen günlerinin daha çok olduğunu görürsün. Altındaki hayvanı dinlendirmek isterse inmeden diğerine biner. Türk hem çoban, hem siyasi, hem cambaz, hem baytar hem de süvaridir. Hülasa, bir Türk başlı başına bir millettir.” (El Cahiz, (Tercüme: R. Şeşen), Hilafet Ordusunun menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Ankara, 1967 s. 66) |
|
* avrupa bilginleri, milletlerarası ilmi toplantılarda, teneffüs faaliyetinin sadece akciğerlere mahsus olmadığını, teneffüsün ciltteki delikler vasıtasıyla da yapıldığını ilk ortaya çıkaranların kendileri olduğunu söylerler. fakat bu arada cahiz, asırlar önce bu hakikati ortaya koyan tek alimdir. el-hayvan isimli eserinde şöyle demektedir:
“her kıl dibinde, bedenin teneffüsünü temin eden delikçikler mevcuttur. şayet bunlar olmasaydı, insan ilk anda ölürdü”
* cahiz, kendi düşüncelerini, eserlerini, hayvanları konuşturmak suretiyle ortaya koydu. bu durum daha önce doğu edebiyatlarında kelile ve dimne ile hint’te, 13. asırda mesnev-i şerif ile mevlana’da görülür. cahiz’den tam sekiz asır sonra dünyaya gelen
18. asır fransız edebiyatçısı la fountaine, onun hayvanları konuşturma üslubunu taklit ederek üne kavuşmuştur.
1150-160 (767-777) yılları arasında Basra’da doğduğu tahmin edilmektedir. İlk kaynaklara dayanarak biyografisini yazan Sendûbî’ye göre dedesi Mahbûb deve çobanı bir zenci idi. Buna göre Câhiz bir Arap-zenci melezi olmalıdır. “Câhiz” lakabı kendisine patlak gözlü olmasından dolayı verilmiştir.
Küçük yaştan itibaren ilim öğrenmeye karşı şiddetli bir arzusu olan Câhiz’in gençliğinde, en parlak devrini yaşayan Basra’da çok canlı bir ilim ve kültür hayatı vardı. Halîl b. Ahmed, Sîbeveyhi, Ahfeş, Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ, Ebû Zeyd el-Ensârî, Asmaî gibi birçok büyük âlim Basra’da bulunuyordu. Câhiz bu âlimlerin derslerine devam ederek gramer, şiir, tarih ve edebiyat öğrendi. Bir yandan da geçimini sağlamak için ticaretle uğraştı. Bu arada Basra Camii’ndeki ilmî ve edebî meclislere, Basra panayırının kurulduğu, çöl Arapları’nın geldiği, şairlerin ve hatiplerin şiirlerini ve hutbelerini okudukları Mirbed’e (Yâkut, Muʿcemü’l-büldân, V, 97-99) devam etti. Fasih Arapça’yı onlardan öğrendi. Ayrıca kelâmcıların, çeşitli mezhep mensuplarının, müslümanlarla diğer dinlere mensup olanların ve Şuûbiyye’nin aralarında tartıştıkları meseleleri dinledi. Âlimlerin ve ediplerin meclislerine katılmak için bazan Kûfe’ye ve Bağdat’a kadar gitti.
Câhiz eserlerini 200 (815) yılından daha önce yazmaya başlamış olmalıdır. Zira hilâfet ve diğer konularla ilgili eserlerinin Halife Me’mûn tarafından beğenilmesi ve kendisinin Bağdat’a çağrılması 200 yılına rastlar. Câhiz bundan sonra zaman zaman Bağdat ve Sâmerrâ’da halifenin ve devlet büyüklerinin muhitinde kalmış ve çeşitli eserler yazıp onlara takdim ederek oldukça büyük bir yekün tutan câizeler(hediyeler) almıştır. Bu durum, 247 (861) yılında Halife Mütevekkil-Alellah ile Feth b. Hâkan el-Fârisî’nin Sâmerrâ yakınında öldürülmelerine kadar devam etmiştir.
Câhiz Bağdat’ta bulunduğu sırada bilhassa Aristo’dan yapılan tercümelerden faydalanmıştır. Vedîa Tâhâ Necm bu konuyu Menkulâtü’l-Câhiz an Aristo fî Kitâbi’l-Hayevân adlı eserinde (Küveyt 1985) ele almıştır. Edindiği bu kültür Nazzâm, Sümâme b. Eşres gibi Mu‘tezile büyüklerinin tesiri altında teşekkül eden kelâma dair fikirlerinin olgunlaşmasına yardım etti. Me’mûn devrinde bir ara Dîvânü’r-resâil başkanlığına getirildiyse de birkaç gün sonra bu görevden istifa etti. Daha sonra bu makamda İbrâhim b. Abbas es-Sûlî’ye vekâlet ettiği bilinmektedir. Geçimini, eserlerini ithaf ettiği kimselerden aldığı câizelerle sağlayan Câhiz’in Kitâbü’l-Hayevân, Kitâbü’l-Beyân, Kitâbü’z-Zer ve’n-nahl adlı eserlerinin her biri için 5000 dinar mükâfat aldığı rivayet edilir.
Câhiz’in asıl parlak devri, 220-233 (835-847) yılları arasında vezirlik makamında bulunan İbnü’z-Zeyyât Muhammed b. Abdülmelik zamanına rastlar. Bu sırada kaleme aldığı birçok risâlesini İbnü’z-Zeyyât’a ithaf etti. Onun bu devirde yaşadığı müreffeh hayatı ve sahip olduğu itibarı Hatîb el-Bağdâdî’nin naklettiği bir hadise göstermektedir (Târîhu Bagdâd, XII, 219). Câhiz bu arada Şam, Humus ve Antakya’yı ziyaret etti. 233 (847) yılında İbnü’z-Zeyyât öldürülünce kendisi de yakalanıp hapsedildi. Daha sonra Ahmed b. Ebû Duâd onu affetti. Bunun üzerine eserlerinin bir kısmını İbn Ebû Duâd ve oğlu Muhammed’e ithaf etti. Bir ara Halife Mütevekkil-Alellah Câhiz’i çocuklarına hoca tayin etmek istediyse de çirkin yüzlü olduğu için bundan vazgeçti. İbn Ebû Duâd ve oğlunun ölmesinden sonra ise Halife Mütevekkil-Alellah ile Feth b. Hâkan’ın himayelerini gördü ve bazı eserlerini onlara ithaf etti. Bu sırada Feth ile birlikte Şam’a gitti.
Hayatının sonuna doğru felç olan Câhiz, ayrıca damla hastalığından mustarip ve çok yaşlanmış olarak Basra’ya çekildi. Bir ara Halife Mütevekkil-Alellah kendisini Sâmerrâ’ya davet ettiyse de bu davete icabet edemedi (Yâkut, Muʿcemü’l-üdebâ, XVI, 113). 255 yılı Muharreminde (Ocak 869) doksan beş yaşlarında iken Basra’da vefat etti.
Patlak gözlü, ince boyunlu, kalın dudaklı, esmer tenli, kısa boylu olan Câhiz neşeli, şakacı, zeki, nüktedan, biraz cimri ve tartışmadan hoşlanan bir kimse idi. Çirkinliğine rağmen meziyetleriyle kendisini sevdirmiş, en yüksek makamlarda bulunan devlet adamları ile münasebet kurabilmiştir. Kaynaklarda onun evlendiğine ve çocuk sahibi olduğuna dair bilgi yoktur. Meymûn b. Hârûn’un rivayetine göre bir câriyesi, bir de hizmetçisi vardı (İbnü’n-Nedîm, s. 39). Diğer bir rivayete göre ise satın aldığı bir Türk câriyeden bir oğlu olmuştur (Ch. Pellat, Le Milieu basrien…, s. 242, not 2).
Üslûbu ve Şahsiyeti. Câhiz’in İslâm düşünce tarihinde önemli bir yeri bulunmakla beraber onun asıl şöhreti yazarlığı ve edipliği dolayısıyladır. Halife Me’mûn ile Câhiz’den bahseden müellifler onun üslûbunu takdir etmişlerdir. Her ne kadar daha önce İbnü’l-Mukaffa‘, Sehl b. Hârûn gibi büyük nesir ustaları yetişmişse de Arap nesrine mükemmel şeklini veren Câhiz olmuştur. Onun üslûbunda lüzumsuz seciler ve sunîlik yoktur. Geniş eserlerinde konu dağınıklığına rastlanmakla beraber risâlelerinde bu durum görülmez. Üslûbundaki âhengi, seci yerine aynı fikri iki değişik şekilde ifade etmek suretiyle sağlamıştır. Böylece kendisinden önceki nesirciler gibi kısa ve özlü ifade yerine konuyu biraz daha uzun bir tarzda ele almayı tercih etmiştir.
Câhiz’e göre kitap, okuyan ve dinleyenlerin kolayca anlayabilmeleri için açık bir ifade ile yazılmalı ve mânayı açıklayan gerekli ayrıntılardan mahrum olmamalıdır. Eğer müellif özlü anlatımı tercih ederse kendisini sadece yüksek kültürlü kişiler anlayabilir.
Arap ve İslâm kültürünün altın çağında yaşayan Câhiz bu kültürün en büyük temsilcilerinden biri olmuş, hem dinî hem din dışı alanlarda eserler vermiştir. İslâm akılcılığının beşiği olan Basra’da doğması ve elde ettiği diğer imkânlar onu büyük zekâlardan biri yapmıştır. Dinî-siyasî sahadaki eserlerinde İslâm’ın ilk devirlerindeki meseleleri, din dışı eserlerinde ise İslâm kültürünü ve hümanizmasını inceledi. Günümüze pek azı ulaşan eserlerinden çıkan sonuca göre Câhiz, imanın sınırlarını aşmadan tabii hadiseleri, eski tarihi, gerçek gibi nakledilmiş efsanevî rivayetleri büyük bir ustalıkla tenkit süzgecinden geçirir ve bunların akla uygun çözüm yollarını arar. Nakledilen hadiselerin kabul edilebilmesi için çok meşhur olmalarının ve senedlere dayanmalarının yeterli olmadığını, bazan önemsiz ve yanlış olan bir şeyin büyük şöhret kazanabileceğini söyler. Câhiz çok kimse tarafından rivayet edilen hususların muhteva bakımından psikolojik bir tenkide tâbi tutulması gerektiği kanaatindedir. Bu görüşünden ve şakacı tabiatından dolayı muhaddisler onu güvenilir bir kişi olarak kabul etmemişlerdir. İbn Asâkir’in bir kaydına göre şifahî rivayete pek itimat etmezdi. Câhiz Arap mirasından, eski Yunan-Hint kültüründen faydalı gördüğü şeyleri dindaşlarına öğretmeye çalışmış, bununla beraber bazan Aristo gibi büyük otoriteleri tenkit etmekten de geri kalmamıştır.
Câhiz’in en çok dikkat çeken taraflarından biri de psikolojik tahlilleridir. Bu tahlillere bilhassa küçük risâlelerinde rastlanır. Tabii çevrenin insan ve hayvanlara etkisi üzerinde ısrarla duran Câhiz, bu hususta sosyal çevrenin etkisinden de önemle söz ederken Kitâbü’l-Beyân’da şarkıcı bir câriyeyi örnek olarak ele alır, onun mesleği ve aldığı terbiye gereği dürüst bir hayat yaşamasının mümkün olmadığını söyler (H. el-Fâhûrî, s. 68-69). Câhiz, birçok İslâm müellifinin aksine, edebî eserlerinde yaşadığı toplumdan, toplum hayatından söz etmeyi ihmal etmez ve günlük hayatın birçok meselesini ele alır. Şu var ki o her şeyden önce Arap kültürünün ateşli bir savunucusudur. Eserlerinde verdiği örnek insan tipleri hep Araplar’dan seçilmiştir. Câhiz aynı zamanda hilâfetin kuvvetli bir müdafii olduğu için eserlerinde devletin gelişmesinde etkili olan unsurları darıltmamaya çalışmış, hatta fırsat düştükçe onları övmüştür.
Eserleri. Câhiz Arap edebiyatında en çok eser veren müellifler arasında yer alır. Kitaplarının sayısı hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Sıbt İbnü’l-Cevzî, onun 360 eseri olduğunu ve bunların çoğunu Bağdat’ta Ebû Hanîfe Türbesi Kütüphanesi’nde gördüğünü söyler (bk. Aynî, IX, vr. 72a; Şeşen, ŞM, VI, 113). Câhiz’in, eserlerini genellikle belirli adlar altında zikretmeyip çeşitli yerlerde farklı isimlerle kaydettiği veya onları yeniden telif ettiği, gençliğinde bazı eserlerini İbnü’l-Mukaffa‘ ve Halîl b. Ahmed gibi âlimlerin adlarıyla yazdığı, bu arada başkalarının onun şöhretinden istifade için kendi kitaplarını Câhiz’e isnat ettikleri de bilinmektedir. Pellat tarafından eserleri üzerinde yapılan son araştırmada 244 kitap adı tesbit edilmiştir (Arabica, XXXI/2, s. 117-164; Şeşen, TED, I, 231-272). Eserlerinin yirmi beş kadarı günümüze tam, altmış beş kadarı da eksik olarak gelebilmiştir. Bir kısmı küçük risâleler halinde kaleme alınmış olan bu eserler, değişik araştırmacılar tarafından Mecmûatü resâili’l-Câhiz (nşr. Sâsî, Kahire 1325/1907; P. Kraus – Tâhâ el-Hâcirî, Kahire 1943) veya Resâʾilü’l-Câhiz (nşr. Sendûbî, Kahire 1352/1933; Abdüsselâm Hârûn, I-II, Kahire 1964-1965; III-IV, Kahire 1979) adlarıyla bir araya getirilerek neşredilmiştir. Brockelmann onun eserlerinden tesbit edebildiklerini konularına göre tasnif etmeye çalışmıştır (GAL, I, 158-159; Suppl., I, 239-247). Câhiz’in hemen hepsi ansiklopedik mahiyette olan eserlerini konularına göre kesin sınırlarla tasnif etmek güçse de bunların belli başlılarını aşağıdaki gruplar altında ele almak mümkündür (eserlerinin tamamı için bk. Pellat, Arabica, III, 147-180; a.mlf., The Life and Works of Jahiz; Sezgin, III, 368-375; VII, 240-241; ayrıca bk. ciltlerin sonundaki indeksler):
A) Dil ve Edebiyat. 1. el-Beyân ve’t-tebyîn*. Arap dilinin özellikleri üzerinde duran ve Araplar’ın şiir ve hitabetteki kabiliyetlerini ortaya koyan Câhiz’in bu konudaki en önemli eseridir. Tarihî ehemmiyeti olan çeşitli vesika ve kayıtları da ihtiva eden ve birçok defa basılan eserin en iyi neşri Abdüsselâm Hârûn tarafından dört cilt halinde yapılmıştır (Kahire 1378/1958). 2. Kitâbü Âyi’l-Kurân. Kur’ân-ı Kerîm’in Arap gramerine uygunluğundan, belâgat ve i‘câzından bahseder (bk. Şeşen, TED, I, 240). 3. Risâle fi’l-belâga ve’l-icâz (bk. a.g.e., I, 240).
B) Kelâm ve Mezhepler Tarihi. 1. el-Osmâniyye*. Şiîler’in iddialarına karşı ilk üç halifeyi savunan bir eserdir (nşr. A. Hârûn, Kahire 1955). Câhiz bu kitabında daha sonraki kelâmcıların aksine sosyopsikolojik ve tarihî deliller kullanır. 2. Kitâb fi’l-Abbâsiyye. Hilâfetin Hz. Abbas’ın soyundan gelenlerin hakkı olduğunu iddia edenlerin görüşlerini konu edinir (nşr. Sendûbî, Resâʾilü’l-Câhiz içinde). 3. Tasvîbü Alî fî tahkîmi’l-hakemeyn. Hakem Vak‘ası’nda Hâricîler’e karşı Hz. Ali’yi savunan eser, onun bu olayda en uygun yolu takip ettiğini ispata çalışır. Eserde ayrıca her iki tarafa mensup askerler psikolojik ve sosyolojik özellikleri açısından tahlile tâbi tutulur (nşr. Ch. Pellat, el-Meşrık, LII [Beyrut 1958], s. 417-491). 4. Fazîletü’l-Mutezile (bk. Pellat, Arabica, III, 168). 5. Kitâbü’r-Red alâ ashâbi’l-ilhâm. İlhamı bilgi vasıtalarından biri olarak kabul edenleri reddetmek amacıyla yazılan eser (bk. a.g.e., III, 160), konunun işlenişi bakımından Câhiz’in orijinal teliflerinden biridir. 6. Kitâbü Halkı’l-Kurân. Kur’ân-ı Kerîm’in mahlûk olduğu tezini müdafaa eder. 7. Hucecü’n-nübüvve*. Peygamberliğin ve mûcizelerin lüzumuna dairdir (her iki eser için bk. Sendûbî, Resâʾilü’l-Câhiẓ). 8. Tafzîlü sınâ ati’l-kelâm (bk. Şeşen, TED, I, 263, 265). 9. er-Red ale’n-nasârâ ve’l-yehûd. Câhiz bu reddiyesinde, Kur’ân-ı Kerîm’in yahudi ve hıristiyanlara dair verdiği bilgilerin yanlışlığını iddia eden hıristiyanların yönelttikleri altı soruya cevap vermektedir. Eserin temel özelliği, bu soruları cevaplandırması dolayısıyla, İslâm’a dil uzatan hıristiyanların kendi dinlerinin savunulacak bir yanı olmadığını onlara göstermesidir. Bir diğer özelliği de İslâm’ın ortaya çıkışından milâdî IX. yüzyıla kadar geçen dönemde gayri müslimlerin sosyal durumları hakkında bilgi vermesidir. Câhiz’in reddiyesinin asıl metni günümüze ulaşmamıştır. Sadece Ubeydullah b. Hassân tarafından seçilmiş bazı kısımları mevcuttur. Eser Ezher Kütüphanesi ile (nr. 6836) Ahmed Teymur Paşa Kütüphanesi’nde (Edeb, nr. 19) bulunmaktadır. Eldeki reddiyenin büyük bir kısmı, Müberred’in el-Kâmil adlı eserinin kenarında (Kahire 1324), daha sonra da J. Finkel tarafından neşredilen Selâsü resâil (Kahire 1926) içinde yer almaktadır. Finkel bu reddiyeyi “A Risala of Al-Jahiz” adıyla İngilizce’ye de çevirmiştir (JAOS, XLVII (1927), s. 311-334). J. Finkel’in neşri esas alınarak I. S. Allouche tarafından “Un traité de polémique Christiano-Musulmane au IXe siècle” (Hespéris, XXVI [Paris 1939], s. 123-156) adıyla Fransızca’ya tercüme edilen eserin tahkikli neşri Abdüsselâm Hârûn ve Muhammed Abdullah eş-Şerkavî tarafından yapılmış, bu neşirden Osman Cilacı tarafından Hıristiyanlığa Reddiye adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (Konya 1992). 10. Risâle ilâ Ahmed b. Ebî Duâd fî Kitâbi’r-Red ale’l-Müşebbihe. Câhiz’in, muhaddislerin ve Şîa’nın teşbih*e dair fikirlerini red için kaleme almış olduğu eserini tanıtmak ve onların Mu‘tezile’ye karşı tehlike oluşturduklarını belirtmek üzere İbn Ebû Duâd’a hitaben yazdığı mektup tarzında bir eserdir (nşr. A. Hârûn, Resâʾilü’l-Câhiz, içinde). 11. Risâle fî beyâni mezâhibi’ş-Şîa (nşr. Sendûbî, Resâʾilü’l-Câhiz, içinde).
C) Tarih ve Siyaset. 1. Risâle fî Benî Ümeyye. 2. Kitâbü Cemhereti’l-mülûk (trc. Pellat, Le livre de couronne sur les règles de conduite des rois, Paris 1954). 3. Kitâbü’l-Mülûk ve’l-ümemi’s-sâlife ve’l-bâkıye (her üç eser için bk. Sendûbî, Resâʾilü’l-Câhiẓ).
D) Ahlâk. 1. et-Tâc fî ahlâki’l-mülûk*. Halife Mütevekkil-Alellah’ın veziri Feth b. Hâkan’a ithaf edilen, siyasetnâme türüne de giren bir eserdir (nşr. A. Zeki Paşa, İstanbul 1914; Fevzî Atavî, Beyrut 1970; eserin Câhiz’e nisbeti konusunda bk. A. Zeki Paşa’nın neşri, s. 23-65; Şeşen, TED, I, 238, 269). Eser bir girişle dört bölümden oluşur. Özellikle Emevîler ve Abbâsîler’de eğlence ve mûsiki ile ilgili âdet ve uygulamaların, folklorik bilgilerin yer aldığı üçüncü bölüm kültür tarihi bakımından büyük değer taşır. 2. Kitâbü’l-Mehâsin ve’l-azdâd. İnsanların iyi ve kötü davranışlarını psikolojik tahliller sonucu tenkide tâbi tutan bir eserdir (bk. Pellat, Arabica, III, 165). 3. Risâle fi’n-nübl ve’t-tenebbül ve zemmi’l-kibr (nşr. ve trc. Pellat, Arabica, XIV/3, s. 259-283; nâşir bunun Kitâbü’l-Kibr el-müstahsen ve’l-müstakbah, ile aynı eser olduğu kanaatindedir; krş. Şeşen, TED, I, 254, 261). 4. Risâle fi’l-fasl mâ beyne’l-adâve ve’l-hased. Psikolojik davranışların tahlil edildiği edebî bir eserdir (nşr. A. Hârûn, Resâʾilü’l-Câhiz, içinde; krş. Şeşen, TED, I, 246, 247). Câhiz bu konuda Risâle fî kitmâni’s-sır ve hıfzi’l-lisân, Risâle fî zemmi ahlâki’l-küttâb ve Kitâbü’l-Hicâb ve zemmüh adlı eserleri de kaleme almıştır. Muhammed Kürd Ali tarafından Câhiz’e nisbet edilerek neşredilen Kitâbü Tehzîbi’l-ahlâḳ’ın (Dımaşk 1924) Yahyâ b. Adî’ye ait olduğu sonraki araştırmalarla ortaya konmuştur.
E) Sanat ve Ticaret. 1. Kitâbü’t-Tebassur bi’t-ticâre. Ziynet eşyası, mücevherat ve ıtriyat gibi değerli ticarî malların yapımı, kaliteleri, alım ve satımı vb. konuları işleyen bir eserdir (nşr. H. H. Abdülvehhâb, Beyrut 1966). 2. Risâle fî sınâ ati’l-kuvvâd. Halife çocuklarına muhtelif ilim ve sanatların öğretilmesini tavsiye ettiği ve çeşitli mesleklerden on bir kişiye kendi mesleklerinin terim ve ifadeleriyle bir savaş sahnesini hikâye ettirdiği risâlesidir (nşr. A. Hârûn, Resâʾilü’l-Câhiz, içinde). 3. Risâle fî medhi’t-tüccâr ve zemmi ameli’s-sultân. Serbest meslek sahiplerini öven, buna karşılık devlet işlerinde ve sultanın maiyetinde çalışanları yeren bir risâledir. 4. Kitâbü’l-Muallimîn. Çocuk terbiyesine dairdir. 5. Kitâbü Gışşi’s-sınâât. Çeşitli mesleklerin hilelerini anlatır. 6. Risâle fî tabakati’l-mugannîn. Mûsiki alanında şöhret bulmuş şarkıcıların isimlerini ihtiva eden bir listedir (son dört eser için bk. Şeşen, TED, I, 256, 259, 248, 268). 7. Kitâbü’l-Kıyân. Eserde içkili şarkılı toplantı düzenleyenler eleştirilmektedir. Ancak câriyelerin erkekler arasında örtünmeye riayet etmeden şarkı söylemelerinin sakıncalı olmadığı belirtilmekte ve İran kültüründe edeb*in, Grek kültüründe ise felsefenin bir bölümü sayılan müziğin meşruiyetiyle güzellik ve aşkla ilişkisi üzerinde durulmaktadır (Amnon Shiloah, s. 92). Eser Abdüsselâm Hârûn tarafından Resâʾilü’l-Câhiz, içinde neşredilmiş (Kahire 1964), ayrıca A. F. L. Beeston tarafından The Epistle on Singing-girls adıyla İngilizce’ye çevrilerek Arapça metniyle birlikte yayımlanmıştır (Warminster 1980).
F) Diğer Eserleri. 1. Kitâbü’l-Hayevân*. Câhiz’in en önemli eseri sayılır (I-VII, Kahire 1323-1325; nşr. A. Hârûn, I-VII, Kahire 1939-1945). Zoolojinin çeşitli bölümlerine, hayvan türlerinin evrimine, iklim ve muhitin tesirine dair müellifin geniş bilgisi yanında tecrübeye de dayanan ansiklopedik mahiyette bir eserdir. 2. Kitâbü’l-Buhalâ. Cimriliği tahlil ederek toplumdaki çeşitli sınıftan cimrileri ve özellikle Araplar’dan başka milletleri hicveder. Cemiyet hayatını inceleyen ve edebiyat tarihi için de değerli bir kaynak olan eser ilk defa G. von Vloten tarafından yayımlanmış (Leiden 1900), daha sonra değişik kişilerce de neşirleri yapılmıştır (Sâsî, Kahire 1323/1905; Ali el-Cârim – Ahmed el-Avâmirî, I-II, Kahire 1357-1358/1938-1939; Tâhâ el-Hâcirî, Kahire 1948, 1963; Fransızca trc. Pellat, Le livre des avares, Paris 1951). 3. Kitâbü’t-Terbî ve’t-tedvîr. Felsefe, kozmoloji, astroloji, sihir ve müzik gibi konularda ilmî tartışmaya zemin teşkil edecek soruların yer aldığı, bilhassa eski Yunan ve İran müzisyenleriyle mûsiki form ve aletlerinden bahseden bir eserdir (nşr. Pellat, Dımaşk 1955; Fransızca trc. için bk. Maurice Adad, Arabica, XIV/3, s. 298-319; Amnon Shiloah, s. 95). 4. Fezâilü’l-Etrâk*. İslâm âleminde Türkler’e dair yazılan en eski eserdir. A. Hârûn tarafından Resâʾilü’l-Câhiz, içinde neşredilen (Kahire 1964) kitabı Ramazan Şeşen Hilâfet Ordusunun Menkibeleri ve Türklerin Faziletleri adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (Ankara 1967). 5. Fahrü’s-sûdân ale’l-bîzân. Zencilerin beyazlara karşı üstünlük iddialarını ele alır (nşr. A. Hârûn, Resâʾilü’l-Câhiz, içinde). 6. Kitâbü’r-Recül ve’l-mere. Erkekle kadın arasındaki farklardan bahseder (bk. Şeşen, TED, I, 261-262). 7. Müfâharetü’l-cevârî ve’l-gılmân (nşr. Pellat, Beyrut 1957; A. Hârûn, Resâʾilü’l-Câhiz, içinde). 8. el-Bursân ve’l-urcân ve’l-umyân ve’l-hûlân. Sakat ve hastalıklı olan meşhur kişileri konu edinir (nşr. M. M. el-Hûlî, Kahire 1972). 9. Kitâbü’l-Arab ve’l-mevâlî. Müellif bu eserinde Araplar’ın üstünlüğünü ispata çalışır (bk. Şeşen, TED, I, 239). 10. Kitâbü’l-Esmâ ve’l-künâ ve’l-elkab ve’l-enbâz (bk. Şeşen, TED, I, 239). 11. Kitâbü’z-Zer ve’n-nahl ve’z-zeytûn ve’l-anâb. Bitkilere dair önemli bir eser olup zamanımıza kadar gelmemiştir (bk. Şeşen, TED, I, 270-271). 12. Kitâbü’l-Kavl fi’l-bigal. Kitâbü’l-Hayevân’a ek olarak yazılmış olup katırları konu edinir (nşr. Pellat, Kahire 1955; A. Hârûn, Resâʾilü’l-Câhiz, içinde). 13. Kitâbü’l-Büldân. Kitâbü’l-Emsâr veacâibü’l-büldân adıyla da bilinen eser (Şeşen, TED, I, 243) Mekke, Medine, Basra ve Kûfe gibi şehirlerin ahalisinden ve onların meziyetinden bahseden bir coğrafya ve folklor kitabıdır (nşr. Sâlih Ali, Bağdad 1970).
Şöhreti ve Tesiri. Çirkinliği yanında nükteciliğiyle de Arap edebiyatında birçok fıkra ve hikâyeye konu olan Câhiz, daha hayatta iken şöhretin zirvesine ulaşmış nâdir şahsiyetlerden biridir. Çağdaşı Ebû Hiffân’a, “Câhiz seni perişan etti, onu niçin hicvetmiyorsun?” denildiğinde, “Benim aklımdan zorum mu var! Vallahi, sabahleyin aleyhimde bir risâle yazsa akşam olmadan şöhreti Çin’e ulaşır” cevabını vermiştir. Câhiz bir beytinde, “Benden önce birçok kimse ileri mesafeler katettiyse de önemi yok, ben yavaş yavaş yürüyerek onların hepsini geçtim” der. Üç büyük şahsiyete sahip olduğu için Arap milletine gıpta ettiğini söyleyen Sâbit b. Kurre, çeşitli üstünlüklerini anlattığı Hz. Ömer ile Hasan-ı Basrî’den sonra üçüncü kişi olarak müslümanların hatibi, edibi ve kelâmcıların hocası saydığı Câhiz’in adını zikreder (Yâkut, Muʿcemü’l-üdebâ, XVI, 95-98). Daha sonraki nesiller içinde kendisini taklit eden el-Kâmil müellifi Müberred (ö. 285/898), coğrafyacı İbnü’l-Fakıh (ö. 289/902’den sonra), İbrâhim b. Muhammed el-Beyhakī (ö. 320/932), meşhur edip Ebû Mansûr es-Seâlibî (ö. 429/1038), eserlerinden iktibaslarda bulunan, başta Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî (ö. 345/956) olmak üzere Kazvînî (ö. 682/1283) ve Demîrî (ö. 808/1405) gibi birçok takipçisi olan Câhiz, İslâm kültürünün zayıfladığı çağlarda ihmal edilmişse de XIX. yüzyılda Avrupa’da başlayan şarkiyat incelemeleri ve İslâm dünyasındaki uyanış ile eserleri araştırılarak birçoğu yayımlanmış, bir kısmı da Batı dillerine ve Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Ch. Pellat, Câhiz ve eserleri konusunda önemli çalışmalar yapmış ve bunların bir kısmını Batı kültürüne kazandırmıştır. Bunun dışında Câhiz’in hayatını, eserlerini ve ilmî şahsiyetini inceleyen çeşitli araştırmalar mevcuttur. Muhammed Abdülmün‘im Hafâcî’nin Ebû Osmân el-Câhiz (Beyrut 1982), Cemîl Cebr’in el-Câhiz fî hayâtih ve edebih ve fikrih (Beyrut 1974), Ahmed et-Tavîlî’nin Ebû Osmân el-Câhiz (Tunus 1983), Sellûm Dâvûd’un en-Nakdü’l-menhecî inde’l-Câhiz (Beyrut 1986), Fevzî Halîl Atavî’nin el-Câhiz dâiretü maârifi asrih (Beyrut 1971), Muhammed es-Sagır Benânîn’in en-Nazariyyâtü’l-lisâniyye ve’l-belâgıyye ve’l-edebiyye inde’l-Câhiz (Beyrut 1986) adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.